20 Nisan 2012 Cuma

Hz. Muhammed'in Hayatı, Siyasi Kimliği ve Liderliği



DOĞUMU
20 Nisan 571 yılında Arabistan Yarımadası'nın Hicaz bölgesinde, Mekke şehrinde dünyaya gelen İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed ( Muhammed bin Abdullah), İsmail peygamber soyundan, Adnaniler kavminden, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları sülalesindne gelir. Bağlı olduğu Kureyş kabilesi, Arap Yarımadası'nın seçkin kabilelerindendir. Babası Abdullah bin Abdulmuttalip, Annesi Medine'nin Hazreç kabilesinden Nennaceler sülalesinden Vehep bin Abdumenaf'ın kızı Amine'dir. Babası, Amine Muhammed'e gebeyken vefat etmiş, Muhammed'in bakımını dedesi Abdulmuttalip üstlenmiştir.

Kabe - Mescid-i Haram


ÇOCUKLUĞU

Arap gelenekleri gereğince; Muhammed'e önce amcası Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe sütannelik yapmış, sonra Beni Sa'd kabilesinden Halime isimli bir kadına emanet edilmiştir. Muhammed üç yaşına kadar Halime'nin göztiminde kalmış, daha sonra kendi annesinin yanına dönmüştür. Ancak Muhammed altı yaşında iken annesi, Medine'ye yaptıkları bir ziyaret gezisinden dönerken Ebva'da rahatsızlanarak aniden vefat etmiş ve hemen oraya gömülmüştür. Bunun üzerine Abdulmuttalip torununu, oğlu Ebu Talip'in yanına yerleştirmiştir. Ebu Talip ve eşi Muhammed'i kendi evlatları gibi yetiştirmiş, iyi bir eğitim vermişlerdir. İlk gençlik döneminde de Muhammed, amcası ile birlikte ticaret yapmaya başlamıştır.

İLK GENÇLİĞİ VE EVLİLİĞİ
Tüccarlığı sebebi ile gittiği şehirler ve tanıdığı değişik kültürler, Muhammed'in bakış açısının genişlemesine, görgüsünün gelişmesine vesile olmuştur. 17- 18 yaşlarında iken, Kureyş ve Kays kabileleri arasındaki Ficar savaşına katılmış, ilk savaş deneyimini burada yaşamıştır. 25 yaşında iken ticari gezilerinden birinde tanıştığı Hatice ile evlenmiş, Hatice ölünceye kadar da başka evlilik yapmamıştır.

İSLAMİYET'İN İLANI
Muhammed'in toplumda ilk ilgi çeken yanı dürüstlüğü ve nezaketidir. Ancak Muhammed'in, o dönemde Arap Yarımadası'nda yaygın bir gelenek olan paganizm ile ilgilenmemesi, açıkça putlara karşı çıkmasa da hoş karşılamadığını göstermesi, toplumun onu içlerine almakta tereddüt etmesine neden olmuştur. 610 yılında Muhammed'e, Hira dağında ilk vahyin gelmesi ve Muhammed'in bu vahye uyarak etrafındaki insanları dine çağırması, toplumun büyük bir kesiminin Muhammed'e ve söylemlerine karşı apaçık düşmanlık göstermesine neden olmuştur. Muhammed'e ilk destek ise eşi Hatice'den, amcasının oğlu Ali'den, arkadaşı ve daha sonra kayınpederi Ebu Bekir'den ve azatlı kölelerinden olan Zeyd'den gelmiştir. Bir süre Müslüman olduklarını gizledikten sonra Hz. Muhammed önce tüm akrabalarını, sonra Safa tepesine çıkarak tüm Mekke halkını açıkça müslüman olmaya çağırmış, bu çağrı karşısında gördüğü hakaret ve eziyet çok ağır olmuştur. Şehir halkından, çağrıya uyup müslüman olanların bir kısmı, Mekke'de yaşayamamış ve Habeşistan'a göç etmek zorunda kalmıştır. Bu arada Mekke'nin önde gelen şahsiyetlerinden Ömer ve Hamza müslümanlığı kabul edip, Kabe'de putlara karşı çıkarak açıkça namaz kıldılar. Her ne kadar putperest Mekke halkı Ömer ve Hamza'ya açıkça cephe almaya cesaret edememişlerse de, diğer müslümanlara yapılan eziyetlerin dozu daha da artmıştır. Sonunda, Muhammed, eşi Hatice'nin ve amcası Ebu Talip'in ölmelerinin de etkisiyle ve Mekke halkının müslüman olacağına dair inancını kaybetmeye başlayarak Taif'e yerleşmek ve çağrısını orada yenilemek istemiştir. Ancak Taif'teki tepki çok daha büyük olmuştur ve Muhammed geri dönmek zorunda kalmıştır. Tüm bu sıkıntılara karşın düşüncelerini insanlara anlatmaktan, müslüman olanları sürekli örgütlemekten ve saldıralara karşı koyamalarını sağlamaktan asla vazgeçmemiştir.

HİCRET
Artık Mekke'nin yaşanacak bir yer olmaktan çıktığı gerçeğini görmezden gelemeyen Muhammed, Hac mevsiminde Mekke'ye gelen Medine halkıyla anlaştı.Bu anlaşma için yapılan görüşmeler sırasında Muhammed'den etkilenen Medine halkından 18 kişi müslüman oldu. İslamı kabul ederek memleketine dönen Medine'liler, orada Muhammed'i ve İslam dinini halka anlatmaya başladılar. Neticede yetmiş beş Medine'li müslüman Muhammed'e gelerek Mekke'li müslümanları Medine'ye davet ettiler ve eğer gelirlerse onları koruyacaklarına söz verdiler. Muhammed tüm müslümanlara hazırlanmalarını ve Medine'ye doğru birer ikişer yol almalarını bildirdi.
Muhammed Medine'ye hicret etmeye karar vermişti vermesine lakin Mekke'nin pagan halkı buna hiç sıcak bakmıyordu. Zira Mekke halkının geçim kaynağı ticaretti. Medine'de Mekke'nin yegane ticaret yolunun üzerindeydi. Müslümanlar Medine'ye göç ederse Mekke'nin ticaret hayatı tehlikeye girerdi. Bu sorunu görüşmek için kendi aralarında bir toplantı düzenlediler ve sonunda Muhammed'i öldürmekten başka çareleri olmadığına karar verdiler. Önce Muhammed'in evini bastılar fakat Muhammed akıllıca bir manevrayla bu suikastten kurtuldu.Arkadaşı Ebu Bekir'le Mekke dışındaki Sevr mağarasında saklanmaya karar verdiler. Rivayete göre Muhammed ve Ebu Bekir mağaraya saklandıktan sonra bir güvercin gelerek mağaranın tavanına yuva yapmış, bir örümcekte girişine ağ örmüştür. Bu sayede mağaranın kapısına kadar gelen Mekke'lilerden kurtulmuşlardır. Tedbir için mağarada bir gün daha saklanan Muhammed, sonra Ebu Bekir'le Medine'ye gitmiştir. Ve ilk işi de Medine şehrinin yönetimini üzerine alarak, Medine şehir devletini kurmak ve Medine'nin çok çeşitli kesimlerden oluşan halkını birleştirmek için tüm halkın uyması zorunluluğu getirilen Medine anayasasını kabul etmek olmuştur.

Medine


SAVAŞLAR
Mekke'den göçenlerin maddi durumları çok kötüydü. Malvarlıklarının büyük bir çoğunluğunu Mekke'de bırakmak zorunda kalmışlardı. Bu mallarda Mekkeli putperestlerce yağmalanmıştı. Bu nedenle Medine'li müslümanlar, Mekke'lilerin kervanlarına el koymaya başladılar. Bu saldırıların birinde bin develik bir kervanı gözlerine kestirdiler ve Muhammed komutasında 300 kişilik bir orduyla pusu kurup kervanı beklemeye başladılar. Ancak kervanın lideri pusuyu öğrenince hem kervanın yolunu değiştirdi hem de Mekke'ye haber gönderdi. Zaten fırsat kollayan Mekke'liler haberi alınca (14 Mart 624) 950 kişilik bir orduyla Medine'ye yürümeye başladı. Arap savaşları geleneğince önce er dilendi ve İslam ordusundan Hamza, Ubeyde ve Ali ile Mekke ordusundan Utbe, Ubeyde bin Haris ve Ubeyde bin Rabia karşı karşıya geldiler. Üç kavgayı da müslümanlar kazandı. Sonra başlayan genel çatışmada Mekke'liler çok geçmeden dağılma emareleri gösterdiler. Komutanları Ebu Cehil öldürülünce de dağıldılar. Ancak vazgeçmediler. Kendilerini toparlamak için bir yıl bekledikten sonra, 11 Mart 625'te, hem Bedir'de kaybettiklerinin öcünü almak hem de müslümanların yükselen gücünü kırmak için harekete geçtiler. Muhammed'in mükemmel savaş stratejisi, okçularının itaatsizliği sonucu başarısız olunca savaş iki taraf içinde kesin bir üstünlük sağlanamadan sona erdi. Hamza'nın şehit olması müslümanlar için büyük bir kayıp olarak bilindi.
İki yıl sonra 31 Mart 627'de Mekke'liler Medine üzerine son bir saldırıya geçti. Uhud'da kesin bir yenilgiye uğramamış olmalarından cesaret almışlardı ve müslümanların geçen yıllarda Medine'nin kuzeyine ve doğusuna seferler yaparak Mekke'nin ticaret kervanlarının yolunu kapatmasının intikamını almak istiyorlardı. Müslümanlar, Mekke'lilerin bu saldırısı karşısında açıktan savaşmayıp bir savunma stratejisi belirlemişlerdir. Bu nedenle Medine'nin bazı önemli noktalarına hendekler kazılmış ve müslüman birlikleri küçük gruplara ayrılarak bu hendekleri savunmaya başlamıştır. Şehre direk saldırmayı göze alamayan Mekkeliler, şehri bir ay boyunca kuşatmış ancak yiyecek stoğunun bitmesi ve havaların soğuması nedeniyle herhangi bir sonuç alamadan kuşatmayı kaldırmak zorunda kalmışlardır. Sonunda, müslümanlarla barış yapmadıkları sürece, ticaret yollarının açılmayacağını ve aç kalacaklarını anlayan Mekkeliler, bir yıl sonra Muhammed'in Beytullah ziyaretini fırsat bilerek barış önermişlerdir ve 628 yılında Hudeybiye barışı imzalanmıştır.
Mekke halkı ile sorunlarını halledip barış yapan Medine'lilerin başı, bu kez de Hendek savaşında saf değiştirip Mekke'lilere yardım eden Heyber yahudileri ile derde girmişti: Mekke-Medine ve Şam ticaret yolları üzerinde tehlike oluşturuyorlardı. Muhammed 1600 kişilik ordusu ile Heyber'i kuşattı. 10 günlük kuşatmanın ardından teslim olan Yahudilere, elde ettikleri ürünlerin yarısını vergi olarak vermeleri koşulu ile toprakları iade edildi.
Medine şehir devletinin etrafındaki halkla sorunlarını çözen Muhammed, İslamiyet'i anlatmaları için büyük devletlere elçiler gönderdi. Bizans'a bağlı olan Busra'nın valisi, kendisine gelen elçiyi öldürünce Muhammed, Zeyd bin Haris'in komutasında 3000 kişilik bir orduyu Busra üzerine gönderdi. Müslüman ordusunu Vadi'l Kura'da Busra valisi Şurahbil'in kardesi Sedus karşıladı. Çatışmada düşman ordusu dağıtıldı ve Sedus öldürüldü. Asıl çatışma, Mute meydanında İslam ordusu ile Surahbil'in yardım istediği Bizans İmparatoru Heraklius'un ordusu arasında oldu. Zeyd bin Harise'nin şehit olması üzerine kumandayı alan Halid bin Velid'in şaşırtıcı taktiği ile Bizans ordusu, bir anlık panik havası yaratılarak kısmen bozuldu. Ancak Bizans ordusunun 30 kata varan sayı üstünlüğü nedeniyle daha fazla savaşmayı göze alamayarak geri çekildiler.
Bundan bir kaç ay sonra Mekke müttefiği Beni Bekir kabilesi, Hudeybiye anlaşmasını bozarak müslümanların himayesindeki Huzaa kabilesine saldırdı. Mekkelilere haber gönderen Muhammed, ölenlerin kan bedellerinin ödenmesini, yoksa savaşmak zorunda kalacaklarını söyledi. Mekkeliler kabul etmeyince 11 Ocak 630 sabahı Mekke'ye girildi. Ordu herhangi bir direnişle karşılaşmadı. Muhammed Kabe'ye yönelerek içerideki 360 putu birer birer yıktı ve Kabe'nin etradında tavaf etti. Mekke halkına genel af ilan etti. Ve Kabe'de ilk hutbesini verdi.
Mekke'nin fethini hazmedemeyen Taif'liler, müslüman olmayanlarla anlaşarak müslümanlara savaş ilan ettiler. Muhammed, onların üzerine ordusunu gönderdi Huneyn'de yapılan savaşı müslümanlar kazandı. Taif'liler şehirlerine döndüler, ancak şehir müslümanlaca kuşatıldı. Kuşatmaya dayanamayan şehir halkı kısa sürede teslim oldu.

VEFATI
Sorun çıkaran gayrimüslim halkları müslüman yönetimine bağlayan Muhammed, bundan sonra yönetim anlayışının gelişmesi, halkların kaynaşması için çaba gösterdi. 632 yılındaki Veda hutbesine kadar, müslümanlığı, etrafındakilere iyice anlatarak benimsetti. Vahiylerle inen Kuran'ı müslümanlara ezberletti ve yaşamlarını kutsal kitabın hükümleri doğrultusunda sürdürme alışkanlığını kazandırdı. 632 yılının Mart ayında Rahman dağında veda hutbesini okuyup, veda haccını yaptıktan sonra hastalandı. Çok geçmeden, 8 Haziran 632 yılında eşi Ayşe'nin kollarında vefat etti.

SİYASİ KİMLİĞİ VE LİDERLİĞİ
Muhammed bin Abdullah, hem bir dini lider, hem de bir siyasi liderdi. Diğer peygamberlerden farklı olarak, çektiği bütün sıkıntılara, gördüğü hakaretlere ve yaşadığı zorluklara rağmen, yaşadığı sürede müslümanlığı en doğru şekilde anlatmayı, yapılan hataları düzeltmeyi başarmış, ayrıca müslüman olan insanlarla bir yönetim kurmayı ve bunu müslümanlığı bir tehlike olarak gören gayrimüslimlere kabul ettirebilmiş, islamiyeti hem dini yönüyle hem siyasi yönüyle dosta düşmana saydırmıştır. İdeal bir öğretmen olarak, islamiyeti, inananların yaşam biçimi haline getirmiş, ölümünden 1380 yıl sonra bile öğrettiklerini unutturmamayı başarmıştır. İslamiyet'in ilk döneminde, müslüman olanlara yaşam hakkı tanımayan insanların arasından sınırlı sayıdaki müslümanı çıkarmayı başarmış, onlara yaşam alanı yaratmış ve neticede islamiyete karşı olanları da kendine bağlamayı bilmiştir. Dini bir lider olarak getirdiği yenilikler ve öğrettiği islamiyet dini sayesinde daha binlerce yıl adının saygı,sevgi ve minnetle anılacak olmasının yanında, siyasi bir önder olarak insanlara gösterdiği adil, dürüst ve vicdanlı yönetim şekli sayesinde müslüman toplumlar, dünya halkları tarafından yüzlerce yıl saygıyla izlenmiştir.






Her güne bir Cümle :

Acı da olsa gerçeği söyleyiniz.
                                              Muhammed bin Abdullah

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder