13 Mayıs 2012 Pazar

Vedat Türkali

Vedat Türkali
Vedat Türkali 13 Mayıs 1919'da Samsun'da doğan Abdülkadir Demirkan'ın - ki 1950'li yıllarda adını Abdülkadir Pirhasan olarak değiştirmiştir - yazılarında kullandığı ismidir.

Rıfat Ilgaz
Senarist, şair ve romancı olan Türkali, liseyi Samsun Lisesi'nde okuduktan sonra 1942 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olmuştur. Aynı yıl eşi Merih Pirhasan'la evlenmiştir.

Maltepe Askeri Lisesi ve Kuleli Askeri Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 1951'de siyasi eylemleri sebebiyle tutuklanmış; 9 yıl ceza almış 7 yıl sonunda koşullu olarak serbest kalmıştır.
Mihri Belli

Gar Yayınları'nı Rıfat Ilgaz ile kurduktan sonra, 1960'da Dolandırıcılar Şahı ile senaristliğe başlamıştır. Senaristliğine devam eden Türkali, 1965'de senaryosunu da yazdığı Sokakta Kan Vardı ile yönetmenliği de denemiştir.

Atıf Yılmaz
Kurgusu, anlatım tekniği ve gerçekçi yaklaşımıyla çağdaş edebiyatta bir aşama olarak nitelendirilen Bir Gün Tek Başına'yı Mavi Karanlık izlemiş, bu romanları Türk edebiyatının en büyük eserleri arasına girmiştir. Daha sonra da Yeşilçam Dedikleri Türkiye ve Tek Kişilik Ölüm romanlarını yazmıştır. Dallar Yeşil Olmalı adlı oyunu ile TRT 1970 Oyun Ödülü’nü, Bir Gün Tek Başına ile Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışması’nda birincilik ödülünü ve 1976 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanmıştır. Senaryolarını yazdığı Karanlıkta Uyananlar ve Kara Çarşaflı Gelin Antalya Film Şenliği’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü almış; yine senaryolarını yazdığı Bedrana ve Güneşli Bataklık filmleri de Carlovy Vary Film Şenliği’nde Cidalc ve İşçi Sendikaları Özel Ödülü’nü kazanmıştır.
Deniz Türkali
 
Barış Pirhasan
Vedat Türkali Mihri Belli'nin yakın arkadaşı ve Atıf Yılmaz'ın da arkadaşı ve akrabasıdır. TKP'nin eski üyelerindendir. Ayrıca oyuncu Deniz Türkali ve yönetmen Barış Pirhasan'ın babası, Deniz Türkali'nin kızı şarkıcı Zeynep Casalini'nin dedesidir.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Florence Nightingale

12 Mayıs 1820 yılında Floransa'da doğmuş, modern hemşireliğin kurucusu İngiliz hemşire.

Florence Nightingale'in gençliği
Floransa'da Porta Romana yakınlarındaki Villa Colombaia'da üst düzey, zengin bir İngiliz ailede dünyaya geldi. Büyükbabası kölelik karşıtlığı ve üniteryenliği ile tanınan Floransalı William Smith, babası William Edward Nightingale, annesi ise Frances Smith'ti.

Hemşire Florence Nightingale
O yıllarda hemşirelik diye bir meslek olmadığı, hastabakıcılık ise aristokrat aileler tarafından hoş karşılanmadığı halde Florence Nightingale, küçük yaşlardan itibaren hastabakıcı olmaya karar verdi. Ailesi onun bu kararını yıllarca ciddiye almasa da 17 yaşına geldiğinde, Hougtun Baronu Richard Monckton  Milnes'in evlilik teklifini, yapmayı düşündüğü mesleği bahane ederek reddedince ailesi bu duruma şiddetle karşı çıktı. Ailesinin yanından ayrılan Florance Nightingale, hastabakıcı olmak için kendini eğitmeye başladı. Ülkesinde bir çok kuruma ve politikacıya bu mesleği yapabilmek için başvurduysa da her yerden red cevabı aldı. Bunun üzerine Mısır ve Yunanistan gibi hastabakıcılığın daha makul görüldüğü ülkelere seferlere çıktı. Yıllarca seyahat etti ve gittiği yerlerde mesleğini yaparken bir yandan da kendisini eğitti.
Nightingale'in Hemşire Ekibi
Ancak Kırım Savaş'ı patlayınca, savaşta yaralanan askerlerin bir türlü iyileştirilememesi nedeniyle Savaş Bakalığı, Florence Nightingale'i aradı ve Kırım Cephesi'nde hastabakıcıya ihtiyaçları olduğunu söyledi. Böylece Florence Nightingale 1854 yılında Üsküdar'daki Selimiye Kışlası'na geldi. Burada, yaralı askerlerin ölümlerinin hijyen eksikliği, donanım yetersizliği, beslenme koşullarının kötülüğü ve apaçık ilgizilikten meydana geldiğini görünce önce Savaş Bakanlığı'na bir savunma gönderdi, sonra Times dergisine bir yazı yazarak durumu anlattı. Times dergisi savaş olanaklarının kötülüğü hakkında İngiltere'de kıyameti kopartıp kamuoyu oluşturunca Bakanlık Florence Nightingale'e istediği ilaç ve donanım malzemelerini gönderdi ve cephe gerisi şartlarını mümkün oladuğunca iyileştirdi. Florance Nightingale'in kışlaya gelmesinden sonra ölüm oranının yarı yarıya azaldığı bilinir. Gece gündüz demeden büyük bir özveriyle tüm askerlere yetişmeye çalıştığı, hatta gece karanlığında elinde lambayla yaralıların hepsini tek tek kontrol ettiği için Lambalı Kadın adıyla anılmaya başladı.

Üsküdar Kışlası'ndaki askerler
Savaştan sonra 1855 tarihinde Londra'ya gitti ve burada bir hemşirelik okulu açtı. Savaş sırasındaki özverisi herkes tarafından malum olduğu için, bu okudaki öğrenciler için açtığı Nightingale Fonu, kısa sürede cömert bağışlar toplamaya başladı. 1959 yılında yazdığı 'Hemşirelik Üzerine Notlar' isimli kitabı önce kendi okulunda, daha sonra açılan diğer hemşirelik okulunda müfredatın temeli oldu.

Nightingale'in Liyakat Nişanı
1860'lı yıllardan itibaren Nightingale hastalandı. Hastalığı bruselloz ve spondilit olarak tanımlandı. Ara ara yatalak olarak bu hastalığı ölüme kadar devam etti. Hasta olduğu yıllarda etkin olarak çalışamasa da yeni açılacak hemşirelik okulları için öncü çalışmalar yaptı, öğrencilerin eğitimi için yeni müfredatlar hazırladı. Tüm bu çalışmaları neticesinde 1907 yılında Liyakat Nişanı alarak, Liyakat Nişanı alan ilk kadın oldu.

13 Ağustos 1919 yılında, Londra Lane Park'ta uykusunda öldü. Hampshire Doğu Wellow'a St Margaret Kilisesi mezarığına gömüldü.  

Floraence Nightingale tüm dünyada modern hemşireliğin kurucusu olarak kabul edilir ve doğum günü olan 12 Mart 'Hemşireler Günü' olarak kutlanır.

11 Mayıs 2012 Cuma

Byzantion ve Konstantinopolis

Byzas'ın silüetinin bulunduğu Byzantion Parası
Byzantion, M.Ö. 667 yılında Antik Yunanistan'dan gelen Megara'lı kolonistler tarafından, bugünkü tarihi yarımadanın en doğusunda kurulan ve M.Ö. 196'da Roma tarafından işgal edilene kadar şehir devleti özelliğini koruyan, günümüz İstanbul'unun ilk atası sayılan, 330'dan 1922'ye kadar çeşitli isimlerle çeşitli devletlere başkentlik yapmış kenttir.

Byzantion
Byzantion'un kuruluşu efsanelere dayanır. Söylenceye göre Megaralı kahraman Byzas, yeni bir şehir kurmak istemektedir. Yeni şehrini nerede kuracağını öğrenmek için Delphi kahinlerine danışır ve körler ülkesinin karşısında kurması grektiği cevabını alır. Bununne anlama geldiğini anlamayan Byzas, yine de gemileriyle Ege Denizi'ne yelken açar ve yllarca denizlerde dolaştıktan sonra Boğaz'a gelir. Boğaz'ın Asya kıyısında Kalkedon adıyla kurulmuş bir yunan şehri bulunmaktadır. Karşı kıyılarındaki Boğaz, haliç ve Marmara Denizi'nin birleştiği yerdeki toprakları farketmeyen Kalkedon'luların kör olduğunu düşünen Byzas, günümüz Sarayburnu içlerine şehrini kurar ve şehir Byzas onuruna Byzantion olarak anılır.

Büyük Saray
Byzantion, yaklaşık 500 yıl boyunca şehir devleti olarak varlığını sürdürür. Liman kenti olan Byzantion bir ticaret şehri olur ve kısa sürede çok gelişir. Hem Byzantion, hem de karşı kıyısındaki Kalkedon, stratejik konumlarından ötürü sürekli tehditlere maruz kalmış ve Anadolu'daki hemen her savaşa katılmak zorunda kalmışlardır. İyon ayaklanması sırasında iki şehir de Pers kuşatmasına uğrar fakat kuşatmadan bir sonuç alınmaz. Byzantion, M.Ö. 478'de Spartalı Pausanlılar tarafından ele geçirilir ancak iki yıl sonra şehir halkı tarafından kovulurlar. M.Ö. 387'de Persliler Kalkedon'u ele geçirince Byzantion yardıma gider ve Persliler Kalkedon'dan kovulur. M.Ö. 339 'da Byzantion Makedon kralı II. Philip tarafından işgal edilir.
II. Philip

Kalkedon ise M.Ö. 315'ten itibaren Zipotlar tarafınden kuşatılmış, I. Antigonos tarafından kuşatma kaldırılmıştır.M.Ö. 311'de tekrar kuşatılmış ve ele geçirilmiştir. Arkasından Byzantion Kalkedon'u işgalden kurtarmıştır.M:Ö. 281'de iki şehir ittifak kurmuştur.M.Ö. 20'de Byzantion Rodos'a karşı savaşa girer. Savaşta iki şehir de Makedonyalı V. Philipp, III. Antiochos ve Perseus'a karşı Roma İmparatorluğu'nun tarafında yer alırlar.M.Ö. 202'de Kalkedon V. Philipp tarafından işgal edilir.
Septimus Severus
 
M.S. 196'da Byzantion Roma İmparatoru Septimus Severus tarafından Roma İmparatorluğu'na Roma Bağımsızlık Bildirgesi'yle dahil edilir. Roma İmparatoru Vespasian tarafından Byzantion 1. yüzyılda latinleştirilir, yani Byzantium olarak Roma İmparatorluğu'na tam bir birleşimi sağlanır. Byzantion'un MÖ 4. yüzyıldan beri deniz ticaretini kontrol sayesinde yaşadığı ekonomik gelişme ve büyüme, Romalıların hakimiyetiyle zorunluluk haline gelen vergilerle yavaşlar. Bunun üzerine şehir 2. yüzyılın sonlarına dogru Pers İmparatoru Pescennius Niger'e destek vermeye başlar. Bu gelişme, Roma İmparatoru Septimius Severus'u çok sinirlendirir. Byzantion'u cezalandırmak için 196 yılında şehre zarar verilmesine izin verir. Bunun sonucunda şehir büyük zarar görür. Daha sonra kent İmparator Septimus Severus'un oğlu Antonius'un aracılığıyla yeniden inşa edilir, ve kısa sürede eski değerini kazanır. Bu nedenle Septimius Severus oğlu Antonius ki daha sonra imparator Caracalla olacaktır, adına şehri 'Augusta Antonina' olarak yeniden isimlendirir ancak bu isim 3. yüzyılda kısa bir süre kullanılır.
Konstantin
 
Fatih Sultan Mehmet'in Konstantinopolis'i Fethi
Byzantion'un konumu Roma İmparatoru I. Konstantin'in de oldukça ilgisini çeker. I. Konstantin kenti 11 Mayıs 330'da Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan eder. Kavimler göçü sırasında özellikle Gotlar tarafından yağmalanıp büyük zarar gören Byzantion, bu sayede kendini yeniden toplar. Konstantin şehrin ismini Nova Roma olarak değiştirir; fakat bu ad pek tutulmaz ve nerdeyse şehir başkent ilan edildiği günden itibaren Konstantinopolis olarak anılsa da resmi olarak imparatorun ölümünden sonra şehir Konstantin'in şehri anlamına gelen Konstantinopolis adını alır. 65 yıl boyunca Roma İmparatorluğu'nun başkenti olan şehir, Roma ikiye ayrıldıktan sonra Doğu Roma'nın başkenti olur. 65 yıl boyunca çok büyüyen şehir hızla eski sınırlarını aşar ve batıya doğru genişler. Erken ortaçağ döneminde dünyanın en parlak ve en zengin şehri olmuştur. Batı Roma'nın yıkılması ile Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olan Konstantinopolis 1204 yılında Latin işgaline uğrar ve 1261 yılında işgal bitene kadar yağmalanır. 1261 yılında tekrar Bizans hakimiyetine giren Konstantinopolis, Latin yaralarını sarsa da bir daha o eski görkemine dönemez. Ancak 1453 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nca fethedilen Konstantinopolis, İstanbul olarak yeniden doğar.


10 Mayıs 2012 Perşembe

Şura-yı Devlet

Şura-yı Devlet'in bulunduğu bina
Padişah Abdülaziz'in 10 Mayıs 1868 tarihindeki nutkuyla fiilen çalışmaya başlayan, günümüzde Danıştay'a karşılık gelen yüksek yargı kurumudur. 1922 yılına kadar görevini sürdürmüştür.
II. Mahmut

Şura-yı Devlet'in temelleri II. Mahmut tarafından 1837 yılında kurulan Meclis-i Vâlây-ı Ahkâmı Adliye adlı yüksek mahkemeye dayanır ki bu mahkeme günümüzde Danıştay ve Yargıtay'ın da temellerini oluşturur. 1868'de Abdülaziz Meclis-i Vâlây-ı Ahkâmı Adliye'yi, Şura-yı Devlet ve Meclis-i Ahkâmı Adliye olarak ikiye ayırdı. Şura-yı Devlet hem yasama hem yargı, Meclis-i Ahkâmı Adliye'ye ise yalnıca yargı görevi verildi.
Abdülaziz
Şura-yı Devlet'in kararnamesinde görevi "Kavanin ve nizamat layihalarını tetkik ve tanzim, mesalihi mülkiyeyi tetkik, hükümet ile eşhas beyninde mütehaddis deaviyi rü'yet ve memurini devletin tahkik ahvaliyle, muhakemelerini icra" olarak ifade edilmiştir. Ancak  "Hükümet ile eşhas beyninde mütehaddis davaları" görme  görevi 1876 yılında Kanun-i Esasi ile genel mahkemelere bırakılınca Şura-yı Devlet'in yargı görevi çok sınırlı kalmıştır.

54 yıl görev yapan Şura-yı Devlet, 4 Kasım 1922 tarihinde İstanbul'daki bütün merkezlerinin TBMM hükümetinin yönetimine geçmesi ile sona erdi, 6 Temmuz 1927 tarihinde çıkan bir kanunla Danıştay olarak tekrar çalışmaya başladı.

54 yıllık görev süresi boyunca Şura-yı Devlet'in 48 reisi oldu:
  1. Mithat Paşa (6 Mart 1868-27 Şubat 1869)
  2. Yusuf Kamil Paşa (27 Şubat 1869-21 Ekim 1871)
  3. Mehmed Namık Paşa (21 Ekim 1871-4 Ağustos 1872)
  4. Yusuf Kamil Paşa  (4 Ağustos 1872-21 Ağustos 1875)
  5. Mahmut Nedim Paşa (21 Ağustos 1875-26 Ağustos 1875)
  6. Server Paşa (26 Ağustos 1875-12 Şubat 1876)
  7. Mehmed Namık Paşa (12 Şubat 1876-31 Mart 1876)
  8. Yusuf Kamil Paşa (31 Mart 1876-5 Haziran 1876)
  9. Mithat Paşa (5 Haziran 1876-21 Aralık 1876)
  10. İbrahim Ethem Paşa (26 Aralık 1876-5 Şubat 1877)
  11. Cenanizade Mehmed Kadri Paşa (5 Şubat 1877-4 Şubat 1878)
  12. Mehmed Esad Safvet Paşa (4 Şubat 1878-19 Şubat 1878)
  13. Asım Mehmed Paşa (19 Şubat 1878-18 Nisan 1878)
  14. Ali Paşa (18 Nisan 1878-19 Ekim 1879)
  15. Ahmet Arifi Paşa (19 Ekim 1879-12 Eylül 1880)
  16. Server Paşa (12 Eylül 1880-8 Mayıs 1882)
  17. Mehmed Akif Paşa (8 Mayıs 1882-30 Kasım 1882)
  18. Ahmet Arifi Paşa 30 Kasım 1882 -2 Aralık 1882)
  19. Mehmed Akif Paşa (2 Aralık 1882-25 Eylül 1885)
  20. Ahmet Arifi Paşa  (25 Eylül 1885-4 Eylül 1891 vekaletle: 4 Eylül 1891-7 Kasım 1895)
  21. Sait Paşa (7 Kasım 1895-29 Ekim 1907)
  22. Hasan Fehmi Paşa (29 Ekim 1907-2 Ağustos 1908)
  23. Turhan Paşa (2 Ağustos 1908-7 Ağustos 1908)
  24. Tevfik Paşa  (7 Ağustos 1908-28 Kasım 1908)
  25. Hasan Fehmi Paşa (28 Kasım 1908-13 Nisan 1909)
  26. Mustafa Zihni Paşa (14 Nisan 1909-15 Nisan 1909)
  27. Köse Mehmed Raif Paşa (15 Nisan 1909-20 Ağustos 1909)
  28. Necmeddin Molla Efendi (20 Ağustos 1909-1 Ekim 1911 vekaletle: 2-5 Ekim 1911)
  29. Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi (4 Ekim 1911-31 Ekim 1911)
  30. Mehmed Memduh Bey (31 Ekim 1911-23 Ocak 1912)
  31. Sait Halim Paşa (23 Ocak 1912-23 Temmuz 1912)
  32. Yusuf Kâmil Paşa (23 Temmuz 1912-31 Ekim 1912 vekaletle: 30 Ekim 1912-28 Ocak 1913)
  33. Sait Halim Paşa (25 Ocak 1913-28 Ocak 1913)
  34. Sait Paşa (31 Ocak 1913-12 Haziran 1913)
  35. Halil Bey (18 Haziran 1913-27 Mayıs 1914 vekaletle: 27 Mayıs 1914-3 Mayıs 1916 )
  36. Pirizade İbrahim Hayrullah Bey (3 Mayıs 1916-22 Ocak 1917)
  37. Halil Bey  (24 Ocak 1917/4 Şubat 1918-14 Ekim 1918)
  38. Reşid Akif Paşa 14 Ekim 1918-11 Kasım 1918)
  39. Mehmed Şerif Paşa (11 Kasım 1918- 24 Şubat 1919 vekaletle: 24 Şubat 1919-4 Mart 1919)
  40. Seyit Abdülkadir Efendi (4 Mart 1919-19 Mayıs 1919)
  41. Rıza Tevfik Bey (24 Mayıs 1919-21 Temmuz 1919 vekaletle: 21 Temmuz 1919-15 Ağustos 1919)
  42. Rauf Paşa (11 Ağustos 1919-2 Ekim 1919)
  43. Abdurrahman Şeref (2 Ekim 1919-8 Mart 1920)
  44. Üryanizade Cemil Molla (11 Mart 1920-5 Nisan 1920 vekaletle: 11 Mart 1920-15 Haziran 1920 )
  45. İbrahim Edhem Bey (15 Haziran 1920-31 Temmuz 1920)
  46. Rıza Tevfik Bey (31 Temmuz 1920-21 Ekim 1920)
  47. Mustafa Arif Bey (21 Ekim 1920-19 Ağustos 1921)
  48. Mehmed Tevfik Bey (19 Ağustos 1921-4 Kasım 1922)

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Mekteb-i Sübyan'ın Kuruluşu

Mekteb-i Sübyan, 1485 yılında II.Bayezid'in sadrazamı Davut Paşa tarafından kurulmuştur. İstanbul'da kurulan ilk Türk okuludur.

Davut Paşa Lisesi
Fatih Sultan Mehmet döneminde Anadolu Beylerbeyi olarak fetihte büyük yararları bulunan Davut Paşa'ya Padişah büyük ayrıcalıklar vermiş, Aksaray meydanından bugünkü Davut Paşa Kışlası'nın bulunduğu yere kadar olan alanı Paşa'nın mülkiyetine bırakmıştır. Davut Paşa'nın vakfı olan bu alan üzerinde günümüzde, adını taşıyan pek çok tarihi eser bulunmaktadır. Rumeli Beylerbeyi olarak 1478'de Rumeli'ye atanan Davut Paşa burada da pek çok eser inşa ettirmiştir ki bunlardan biri de günümüzde Davut Paşa Lisesi olarak bilinen Mekteb-i Sübyan'dır.

Günümüzde Davut Paşa Lisesi
Okul, yıllar içinde Osmanlı eğitim sistemindeki değişim ve gelişmelere paralel olarak değişik kademelerde hizmet vermiş, 1847 yılında Mekteb-i Sübyan, Rüştiye Mektebi adıla yenilenmiştir. Dönemin Maarif Nazırı Kemal Efendi'de bu okulda öğretmenlik yapmıştır. 1894 yılında olan büyük İstanbul depreminde bugün sokak tarafına bakan duvarı hariç yıkılmış, yeniden 3 katlı yapı olarak inşa edilerek eğitime devam etmiştir.1913 yılında Sultani adını almış, Cumhuriyet döneminde önceleri Erkek Orta Okulu,1955'ten itibaren karma ortaokul ve en sonunda 1969 yılında lise olarak hizmet vermeye devam emiştir.

Yetiştirdiği öğrenciler arasında Aziz Nesin, Celal Bayar, Oğuz Aral, Tekin Aral, Fatma Girik, Ayşegül Aldinç, Perran Kutman, Aydın Boysan, Doğan Hızlan, Asaf Koçak ve Murathan Mungan sayılabilir.

8 Mayıs 2012 Salı

Coca Cola


Klasik Coca-Cola şişesi
Pemberton
Coca-Cola ABD kökenli, karamelize şekerle tatlandırılmış, alkolsüz içecek markasıdır. Coca-Cola ve çeşitli alkolsüz içecek markalarının sahibi, merkezi ABD'nin Georgia Eyaleti'nde, Atlanta şehrinde bulunan çok uluslu şirket The Coca-Cola Company'dir.
 
Coca cola, 8 Mayıs 1886 tarihinde eczacı Dr. John S.Pemberton tarafından Atlanta'daki eczanesinde üç ayaklı bir pirinç çaydanlıkta üretilmiştir. Pemberton, karbonatlı su ile karıştırdığı serinletici ve lezzetli şurubu önce arkadaşlarına ikram etti. Şurup o kadar beğenildi ki Pemberton, yeni icadını eczanenin bahçesinde, bardağı beş centten satışa sundu ve şurup kısa sürde Atlanta'da meşhur oldu. İlk bardak ikram eildikten 21 gün sonra, Pemberton'un ortağı Frank Robinson'un bulduğu ve kendi el yazısı ile simgesini yazdığı günümüze kadar gelen marka, günümüze kadar gelen sloganı 'nefis ve serinletici' Coca-Cola'nın ilk reklamı The Atlanta Journal'de yayınandı. İlk sevkiyatı parlak kırmızı fıçılarda gerçekleştirildiği için günümüze kadar gelen rengi kırmızı oldu ve reklamlarında hep hayatın birlikte geçirilen eğlenceli ve mutlu anlarını ortaya çıkardığı için geniş ve sadık bir müşteri kitlesini kısa sürede edindi.
Asa Candler
1890'lı yıllara ait bir reklam afişi
Pemberton'un ölümünden sonra Coca-Cola'nın haklarını Asa Candler satın aldı ve 1892'de 100 bin dolar sermaye ile The Coca-Cola Company şirketini kurdu. Ürünün şişelenmesine 1894 yılında ufak bir şekerci dükkanında tek makine ile başlandı. Geniş şişeleme yöntemine ancak 5 yıl sonra geçilebildi. 'Taklit edilemesin, kırıldığında ya da karanlıkta bile Coca-Cola şişesi olduğu anlaşılsın' talebi üzerine Root Glass Şirketi bir tasarım çalışması başlattı ve klasik Coca-Cola şişesi ile üretim başladı.
İcadından 34 yıl sonra ürün tüm ABD'ye pazarlanıyordu ve Fransa ile Avrupa'ya adımını atmışt; 54 yıl sonra ise tüm amerika kıtasına pazarlanıyordu. 1950 yılında Time dergisine kapak olan ilk ürün oldu ve 'Dünya ve Dostu' manşetiyle tanıtıldı.



2. Dünya Savaşı'ndan sonra ürün tüm Avrupa'ya yayıldı. Soğuk Savaş döneminden sonra ise Sovyetler Birliği topraklarında ve Doğu Avrupa'da üretim ve satışına başlandı. Dünümüzde dünyada en fazla bilinen marka ve en çok tüketilen ürünlerden biri haline geldi.

Muhtar Kent
Coca-Cola'nın şirketi The Coca-Cola Company ise dünyanın sayılı meşrubat şirketlerinden biridir. Günümüzdeki Ceo'su Muhtar Kent olan şirket, dünyanın taşınabilir su kaynaklarının %25'ine sahiptir.




7 Mayıs 2012 Pazartesi

Johannes Brahms

Johannes Brahms
7 Mayıs 1833 Hamburg doğumlu, 19. yy'ın ikinci yarısının ve romantizm akımının en önemli bestecilerinden, Alman asıllı piyanist, orkestra şefi ve besteci.


Eduard Marxsen


Geniş bir aileye mensuptu. Babası Joan Jacob Brahms,el işçiliği yaparak para kazanan bir zanaatkar ve amatör müzisyendi. Müzik konusunda kariyer yapabilmek için ailesiyle birlikte Hamburg'a geldi ve bir müzik grubuyla birlikte birkaç küçük dans lokalinde sahne alarak korno ve kontrabas çaldı. Hamburg'da kendisinden onyedi yaş büyük bir terzi olan Johanna Henrika Christiane ile evlendi. Johannes Brahms, Jacob ve Johanna'nın üç çocuğunun ortancasıydı.
Ignaz von Seyfried

Carl Maria von Bocklet
Brahms ilk müzik eğitimini babasından aldı. Profesyoel eğitimine ise yedi yaşındayken Otto Friedrick Willibald Cossel'den piyano dersleri alarak başladı. Daha sonra Eduard Marxsen, Mozart'ın öğrencisi Ignaz von Seyfried, Carl Maria von Bocklet gibi müzisyenlerden dersler almaya devam etti. Bu arada çello almayı öğrendi. Hamburg'da birkaç mini konser verdiyse de 19 yaşında bir konser turu yapana kadar onu tanıyan pek olmadı. Bestecilik yeteneğini çok genç yaşta gösterdi. Başlarda yalnızca piyano yapıtları verdi. Geçliğinde yazdığı eserlerin çoğunu beğenmeyerek yok etti. İlk orkestra yapıtını 1949 yılında Sevilen Valsler Üzerine Fantezi adıyla yayınladı.
Joseph Joachim
1853 yılında dönemin en usta kemancısı Joseph Joachim ile tanıştı. Ondan çok etkilendi ve Joachim'in önerisi ile kendsini Weimar'da Saray Müzik Direktörü Franz Liszt'e tanıttı. Ancak Liszt'in yardım olarak Brahm'dan sadece bir mektupla Breitkopf & Hartel Yayınvi'ne bahsetmesi Brahms'a yetmedi ve Joachim'den kendisini sanat yaşamına sokmasını istedi. Joachim Brahms'a Düsseldorf'da oturan besteci Robert Schumann'la tanışmasını önerdi.
Robert Schumann
Düsseldorf'a giden Brahms,Schumann ailesinin içine kabul edildi. Brahms'ın yeteneğine hayran olan Schumann kendi kurduğu müzik dergisinde ilk yazısını Brhms üzerine yadı ve Breitkopf & Hartel Yayınevi'nden bizzat Brahms'ın birkaç yapıtını yayınlamasını istedi. Schumann'ın henüz yirmi yaşındaki genç bir müzisyen ile bu kadar ilgilenmesi Brahms'ı Almanya'da bir gecede ünlü yaptı. Bu arada Brahms'ın Schumann'ın genç karısı Clara ile ilişkisi olduğu söylenir ancak asla kanıtlanamamıştır. Yine de pek çok kadınla ilgilenen ve iflah olmaz bir çapkın olduğu biilinen Brahms'ın kişiliği ve sinir hastalığı sorunu olan Schumann'ın sık sık akıl senatoryumuna yatması hatta bir keresinde orada intihar girişiminde bulunması göz önünde bulundurulursa, bu ilişkinin çok da imkansız olmadığı düşünülebilir.
Clara Schumann

Müzikle ilgilenen herkesin birden Brahms'la alakadar olması ve onu tanımak istemesi Brahms'ı ürküttüp bunalıma soktu. Schumann'a yazdığı bir mektupta, korkularından ve kendini geliştiremeyeceği endişesinden bahseder. Schumann'ın ölümünden sonra ise sanattan iki yıl boyunca elini eteğini çekmesi ve Schumann'ın evinin üst katından dışarıya çıkmaması, Clara için kariyerini feda ettiği söylentilerini, ilişki asla kanıtlanamamış da olsa, günümüze kadar getirdi.
Johannes Brahms
Biraz fırtınalı ve dolu dolu bir hayat yaşadı. 62 yaşında iken karaciğer veya pankreas kanserine yakalandı. 3 Nİsan 1897 tarihinde, 63 yaşında iken öldü ve Viyana'daki Zentralfriedhof'a gömüldü.
Uzlaşmaz bir mükemmelliyetçiydi. Özellikle ilk gençlik yıllarında ve ilk popülerlik zamanında girdiği bunalımın da etkisiyle eserlerini aşırı eleştirdiği ve bu yüzden bir kaç eserini yayınlamadığı, hatta yok ettiği bilinmektedir.
Brahms'ın yapıtları tüm Avrupa müzik geleneğini kapsar. Yalnızca Beethoven değil, Bach, Hendel ve Palstrina'dan da etkilendiği bilinmektedir.

6 Mayıs 2012 Pazar

Sigmund Freud'un Hayatı

Sigmund Freud
Freud Ailesi
Asıl adı Sigismund Schlomo Freud olan, 6 Mayıs 1856  tarihinde bugün Çek Cumhuriyetinin sınırları içinde kalan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun Moravya şehrinin Pribor kasabasında dünyaya gelen, psikanaliz öğretisinin kurucusu Yahudi asıllı nörolog.
Jacob Freud adlı bir yün tüccarının, kendisinden yirmi yaş küçük Amelie Nathansohn ile yaptığı ikinci evlilikten dünyaya gelen sekiz çocuğunun en büyüğüdür. Babasının ilk evliliğinden olan iki çocuğu ile beraber toplam on kardeştiler. 
Franz Brentando
Karl Claus
Babası 1857 yılındaki finansal panik sırasında işini kaybedince aile Liepzig'e taşındı, üç yıl sonra da Viyana'ya taşınmak zorunda kaldılar. Maddi sıkıntılar nedeniyle dokuz yaşına kadar okula gidemeyen Freud evde annesinden eğitim aldı, dokuz yaşında Leopoldstädter Kommunal-Realgymnasium'a devam etti. Okulda Latince, İngilizce ve Fransızca öğrenirken kendi çabaları ile İbranice, İspanyolca ve İtalyanca'da öğrendi. Okulda olağanüstü bir öğrenci olduğunu ispatladı 1873 yılında derce ile okuldan mezun oldu.Aynı yıl, 17 yaşında iken Viyana Üniversitesi'ne başladı ve Goethe'nin yapıtlarından etkilenerek tıp okumaya başladı. Franz Brentano'dan felsefe, Ernst Brücke'den fizyoloji, Karl Claus'dan zooloji dersleri aldı.

Ernst Brücke
24 yaşında iken tütün içmeye başladı. Önceleri sigara içerdi ancak sonradan puro içmeye başladı. Tütünün çalışmalarını verimli kılacağına inanıyordu ve tüm uyarılara rağen hayatı boyunca sadık bir puro içicisi oldu.
Theodor Meynerd
1881 yılında mezun oldu ve hemen ertesi yıl Viyana Genel Hastanesi'nin Psikiyatri kliniğinde Theodor Meynert'in yanında kariyerine başladı. Burada anatomopatoloji ve insan sinir sistemi üzerine araştırmalar yaptı. 1884'te kokain üzerine bir inceleme yapmakla görevlendirildi. Bu incelemesi sonucu kokainin analjezik özelliklerini keşfetti, anestezik niteliklerinin araştırılması yolunu açtı.
Sigmund Freud ve eşi Martha Bernays
1885'te istifa etti ve aldığı bir bursla Paris'e giderek  Salpêtriê Hastanesi'nde, Jean Martin Charcot'nun yanında staja başladı. Burada histeri belirtilerini, hipnotizma ve telkinlerin etkilerini inceledi. Hocası Charcot'tan çok etkilendi. Onun konferanslarını Almanca'ya çevirdi ve 1886 yılında yayımladı. Aynı yıl Paris'ten ayrılarak Berlin'e gitti. Burada çocuk nöropatolojisiyle ilgilendi. 1886 yılının sonlarına doğru Viyana'ya dönerek Hamburg baş hahamı İshak Bernays'ın torunun Martha Bernays ile evlendi.Çiftin altı çocuğu oldu. 
Jean Martin Charcot
Evliliğin ardından Viyana'ya yerleşti ve kendi özel kliniğini açtı.Sinir hastalıkları ve histeri şikayeti ile kendisine başvuranlar üzerinde hipnotizma ve elektroterapi yöntemlerini uyguladı ancak bir hastası kendisini serbest çağrışım yapmaya zorlayınca hipnotizmadan vazgeçti. 1887'de Dr. Bernheim'in Telkin ve Telkinin Tedavideki Uygulamaları Üstüne adlı kitabını çevirdi.  1892 - 1895 yılları arasında Charcot'nun Salı Günü Dersleri adlı kitabının çevirisini, savunma psikonevrozları üzerine bir makaleyi ve saplantılar ve fobiler üzerine başka bir makaleyi Breuer ile ortaklaşa hazırladı ancak  Histeri Üzerine İncelemeler tıp çevrelerince pek hoş karşılanmadı ki bu yapıtta psikanalizin temel ilkelerine rastlanır.
Josef Breuer
Carl Gustav Jung
1896 yılında babası ölünce derin bir bunalıma girdi ve sistematik olarak kendini çözümlemeye başladı.  Breuer ile nevrozların cinsel açıdan açıklanması konusunda ters düşerek  yollarını ayırdı. Aynı dönemde histerinin cinsel etiyolojisi üzerine verdiği konferans tıp çevrelerinde skandal yarattı. Hayatının sonraki döneminde Fliess'le yazışmaları ve öz çözümleme süreci hayatı üzerinde önemli etkiler yarattı. Hayatının 10 yılını kaplayan bu süreçte öğrenci ve yandaş bakımından yalnız kaldı. Kariyerine ve kuramlarına özel hayatını karıştırmak istemediği için kişisel hiç bir kayıt ve yazışma bırakmadı, ölümünden önce hepsini yaktı. yalnızlık sürecinde kendisini tamamen hastalarının tedavisine ve psikanaliz kuramının yaratılmasına adadı. Bu on yıllık sürecin sonunda Oedipus Kompleksi ve Düşlerin Yorumu adlı eserle ortaya çıktı.
1902'den sonra Çarşamba Günleri Psikoloji Derneği adı altında Freud'un ilk yandaşları, başta Feder,Rank, Steker ve Adler olmak üzere, toplanmaya başladılar. 1904'te Freud,Breuer ile yazışmaya başladı. 1907'de Breuer'in asistanı Carl Gustav Jung, Freud'u ziyaret etti ve Zürih'te Freud Derneği'ni kurdu ki bu Freud için büyük başarıydı. 1908'de Viyana Psikanaliz Derneği'nin kurulması ise Freud için bir dönüm noktası oldu: psikanaliz kuramı artık ülke dışına çıkmıştı.Takip eden yıllarda Jung 1. Psikanaliz Kongresi'ne katıldı ve psikanaliz konusunda konferanslar vermek için Freud ile birlikte yolculuk etti. 1910 ve 1920 yılları arasında toplam üç eseri yayınlandı.
Sigmund Freud
Ernst Jones
1923 yılında Freud'a damak ve üst çene kanseri tanısı kondu. 1939 yılındaki ölümüne kadar toplam 33 kez ameliyat oldu, yıllarca konuşma ve yemek yeme sıkıntısı çekti. 1938'de Naziler'in Viyana'ya girmesi ile en küçük çocuğu Anne ile birlikte Avusturya'yı terk etmek zorunda kaldı ve Londra'ya yerleşti. Ölümüne dek tedavilerine ve çalışmalarına burada devam etti.
23 Eylül 1939'da öldüğünde özel hayatı ile ilgili hiç bir belge bırakmamış, prensipleri gereği hepsini yakmıştı. Hayatı ile ilgili kapsamlı bilgilere en yakın dostu İngiliz psikiyatr Ernst Jones'in 1953 yılında yayımladığı üç ciltlik Sigmund Freud'un Yaşamı ve Yapıtları adlı kitabı ile ulaşılmıştır.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Fenerbahçe Spor Kulübü

5 Mayıs 1907 yılında Nurizade Ziya Bey, Ayetullah Bey ve Necip Bey tarafından İstanbul'un Kadıköy semtinde kurulmuş olan spor kulübü.
Ayetullah Bey
Nurizade Ziya Bey

II. Abdülhamit döneminin son zamanlarında, baskı rejiminin her alanda azalmasıyla futbol, gençler arasında popüler bir spor haline gelmişti. Bu durumdan yararlanan Kadıköy'lü gençlerden Hariciye Nazırı Asım Paşa'nın torunun ve Londra Sefareti Başkatibi Nuri Bey'in oğlu Ziya Bey, Harekat Ordusu Feriki Şevki Paşa'nın oğlu Ayetullah Bey ve ünlü edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey'in yeğeni Enver Necip Bey'in öncülüğünde, uzun görüşmeler sonunda mühendis Nurizade Ziya Bey'in kurucu başkanlığında kurulmuştur. Kulübün adı oturdukları semtten esinlenerek Fenerbahçe olmuş, amblemi Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerden alınmış, forma renkleri ise Fenerbahçe' deki papatyaların renklerinden esinlenerek sarı ve beyaz yapılmıştır. Kulübün kadrosu ise semtin gençlerinden oluşuyordu.
İlk Futbol Takımı
II. Meşrutiyetin ilanı ile tanınan dernek kurma serbestliği İstanbul'da bir çok spor kulübünün kurulmasına vesile olmuştu. Bu nedenle İstanbul'da bir lig kurma ihtiyacı doğdu ve Cuma günü oynanacak maçlardan oluşan lig 'Cuma Ligi'adıyla kuruldu.

Kulüp, kuruluşunda sarı - beyaz olan renklerini 1909 sonbaharında sarı - laciverte çevirdi.  1909 - 1910 sezonunda İstanbul Futbol Ligi'ne katıldı ve Galatasaray ile ezeli rekabeti de 17 Ocak 1909 tarihinde oynanan ilk maç ile başladı. Galatasaray Lisesi öğrencileri ile Fenerbahçe semti gençleri arasında oynanan bu ilk maçtan sonra İstanbul Ligi şampiyonluğu genelde bu iki takım arasında paylaşıldı.

1910 yılında amblemleri, içinde bulundukları monarşi rejiminde tehdit sayılabileceği gerekçesi ile değiştirildi ve futbolcu sol açık Hikmet'in çizdiği amblem kulüp yöneticilerince kabul edildi. Aynı yıl Kuşdili Kulübü Fenerbahçe bünyesine katıldı ve Fenerbahçe Fotbul Kulübü'nde kürek, avcılık, tenis ve kriket branşları kuruldu.

1911 - 1912 sezonunda Fenerbahçe, sezon boyunca hiç yenilmeden şampiyonluğunu ilan etti ve ligdeki İngiliz ve Rus takımlarının şampiyoluğunu sona erdirdi. Bu sezondan itibaren ligde yalnızca Türk takımları şampiyon oldu.

Yangın sonrası kulüp binasının hali
Bu şampiyonlukla Fenerbahçe'ninde imkanları arttı. İlk kulüp lokali Altıyol'da açıldı ve kulübün üye sayısı da çoğaldı. Bu sezondan sonra Fenerbahçe Futbol Kulübü adını Fenerbahçe Spor Kulübü olarak değiştirdi.
Kulübün kuruluş günü olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın kulübü ziyaret ettiği 3 Mayıs 1907 Cuma günü kabul edilir ancak asıl açılış 5 Mayıs 1907 pazar günü yapılmıştır.

I. Dünya Savaşı ve Çanakkale Savaşları boyunca bir çok oyuncusunu cephede kaybeden Fenerbahçe, İstanbul'un işgal edilmesindne sonra özellikle İngiliz ve Fransız'lara karşı sahada mücadele vermeye başladı. İstanbul'da 5 yılda İngiliz ve Fransız askeri takımlarıyla oynanan 80 maçın 50'sini Fenerbahçe oynadı. İşgallerden içi yanan fakat elinden birşey gelmeyen İstanbul halkı işgal kuvvetlerinin takımlarına karşı Türk takımlarının kazandıkları zaferlerle bir parça olsun teselli buluyordu. Özellikle Fenerbahçe 1919 - 1920 sezonunda 7-8 bin kişilik tribünlere oynadıkları 50 maçın 41'inde galip gelerek Kuvay-i Milliye ruhunun İstanbul'daki sembolü haline gelmişti.

Şükrü Saraçoğlu
1913 yılında 12 spor dalıyla uğraşan Fenerbahçe Spor Kulübü, 1927 yılında toplam 25 spor şubesiyle 35 spor dalında mücadele ediyordu. Ancak 25. kuruluş yılında 5 Haziran 1932 gecesi meydana gelen bir yangında kupalarından üye belgelerine kadar gelmiş geçmiş tüm maddi eser ve izlerini kaybetti. Bu bütün camiada bir şok etkisi yarattı. Yangının hemen ertesi günü Milliyet ve Cumhuriyet gazeteleri Fenerbahçe'ye Yardım kampanyası başlattı ve ilk yardım da Mustafa Kemal Paşa'dan 19 Haziran 1932 tarihinde gelen 500 lira oldu. Bu yardımlar sayesinde ilk adı Silahtarağa Stadı olan ve 25 Ekim 1929'da Fenerbahçe Stadı adını alan 36 dönümlük stat 6 Temmuz 1932 yılında Fenerbahçe tarafından satın alındı ve Fenerbahçe yurtta stat mülkiyetine sahip ilk kulüp oldu.

1936 yılında İstanbul takımlarına Ankara ve İzmir takımlarının da katılımıyla Milli Küme kuruldu ve 1936 - 1950 yılları arasında aktif oldu. 1939 yılında ilk gece maçı Fenerbahçe ile Beyoğluspor arasında 9 Eylül tarihinde saat 21:00'de Taksim Stadı'nda yapıldı.

Lefter
1927 ile 1947 tarihleri arasında sporda fazlasıyla politika etkisi vardı. 1929-1930 sezonunda başlayan ve 10 yıl boyunca sürecek olan İstanbul Şildi turnuvası CHP tarafından düzenlendi. 1936'da Berlin'de düzenlenen Yaz Olimpiyatları Adolf Hitler'in gövde gösterisine dönüştü. II. Dünya Savaşı öncesinde bir çok devlet, kendine yandaş toplayabilmek için futbolu kullanmışlardı. 1942 yılına gelindiğinde ise Alman SK Admira Wien takımı Nazi Almanyası propagandası yapmak üzere Türkiye'ye geldi. Kulübe uzun süre başkanlık yapmış olan ve daha sonra Fenerbahçe Stadı'na adı verilen Şükrü Saraçoğlu'da bir siyaset adamıydı.
Can Bartu

II. Dünya Savaşı'ndan tüm Türkiye gibi finansal anlamda olumsuz etkilenen Fenerbahçe hem futbol hem de diğer branşlarda başarılarına devam etti. Ruhi Sarıalp 1948 Yaz Olimpiyatları'nda üç adım atlama dalında bronz madalya kazandı ki bu madalya atletizm dalında bir Türk'ün kazandığı ilk madalyadır.İkinci resmi branş takımı 1944'te basketbol branşında kuruldu. Böylece Galatasaray ile rekabeti basketbola da sıçramış oldu ve 1957'de ilk basketbol şampiyonluğuna ulaştı. 1947 yılında rekabet bu kez de Ragbi ile devam etti. Fenerbahçe - Galatasaray rekabetininin ilk ve son karşılaşması 18 Mayıs 1947 yılında oldu. Galatasaray 12-0 'lık mağlubiyetin ardından ragbi branşını kapattı.

Fenerbahçe Futbol Takımı
Türk futboluna adını yazdırmayı başarmış olan Lefter Küçükandoryanis 1947-1948 sezonunda Fenerbahçe'ye transfer oldu. 1950-1951 sezonunda kötü bir dönemden geçen Fenerbahçe futbol takımı, küçük şeytanlar adı verilen genç takımı ile şampiyon olmayı başardı. Bu arada Fenerbahçe Basketbol Takımı'nda oynayan Can Bartu'da futbola geçti. 1959 yılında Can Bartu sayesinde bir ilk yaşandı ve bir Türk takımı ilk kez Avrupa'da üst tura çıkmayı başardı.

Şükrü Saraçoğlu Stadı
1968 yılında Fenerbahçe, Şampiyon Kulüpler Kupası'nda eşleştiği iki yıl öncenin şampiyonlar şampiyonu Manchester City ile Manchester'de oynadığı ilk maçta berabere kalıp İstanbul'daki ikinci maçta 2-1 yenince adını dünyada da duyurmayı başardı. 

Fenerbahçe taraftarı
1980 yılı ile 1985-1988 yılları arası kulüp için pek parlak geçmedi. Ancak 1988-1989 sezonu kırılması zor rekorların yılı oldu. Futbol takımı bulduğu 103 gol karşısında kalesinde sadece 27 gol gördü. Oynadığı 36 maçtan 27'sini kazanırken yalnızca birini kaybetti. Toplayabileceği 108 puandan 93'ünü topladı ve yılın gol kralı Fenerbahçe'den çıktı. Yılın en parlak başarısı ise 3 Mayıs 1989 tarihinde Galatasaray ile oynanan Türkiye Kupası oldu. Ali Sami Yen'de oynanan maçta ilk yarı Galatasaray'ın 3-0'lık üstünlüğü ile bitti. İkinci yarı sonunda maçı 3-4 Fenerbahçe almıştı.

Aziz Yıldırım
1990-1991 sezonu futbol takımı için pek iyi geçmediyse de erkek basketbol takımı bu sezon ilk şampiyonluğunu elde etti. Aslında doksanlı yıllar Fenerbahçe futbol takımı için hiç iyi geçmedi. 10 yıl süresince yalnıca bir kez şampiyonluğa ulaşılabildi. 4 kez ligin gol kralı Fenerbahçe'den çıktı. Buna karşılık kulüp ekonomik ilerlemeler kaydetti. 1998 yılında Aziz Yıldırım'ın başkan olmasıyla yeniden yapılanma sürecine girildi. Aziz Yıldırım'ın altyapı çalışmalarına ilişkin uzun vadeli planları işleme kondu. İlk önce 28,000 kişilik stadın kapasitesi 30,000'e çıkarıldı. Kapasite 2001 yılında 42,000, 2002'de ise 45,000 olmuştu. 2006 yılında stada ısıtma sistemi eklendi. 1999 yılında Fikirtepe Tesisleri, 2000 yılında Can Bartu Tesisleri hizmete girdi.

2007 yılında 100. yılını kutlayan Fenerbahçe, günümüzde Fenerbahçe Spor Kulübü olarak 9 temel faal branştan oluşmakta ve 4 taraftar grubu tarafından takip edilmektedir.